Grant Thornton International, Nisan-Haziran aylarında gerçekleştirdiği ‘Sürdürülebilirliği Ölçeklendirmek’ raporu kapsamında tüm dünyadan yöneticilerin sürdürülebilirlik yatırımlarına bakış açısını mercek altına aldı. 35 ülkeden katılan 15.000 yönetici arasında Türkiye’den de katılımcılar vardı. Bu rapor verilerinden yola çıkarak, Türk iş dünyası temsilcilerinin sürdürülebilirlik yatırımlarına bakış açısını dünyanın geri kalanıyla kıyasladık.

1) 2025’in 2. çeyreğinde Türkiye, sürdürülebilirlik yatırımlarına ilişkin beklentilerde küresel ve bölgesel ortalamaların oldukça üzerinde yer alarak %65,3 ile güçlü bir iyimserlik sergiliyor. Küresel oran %56,5 olarak oluşurken, Avrupa ve EMEA ortalamaları ise %52–53 seviyesinde. Küresel beklentiler dalgalansa da toparlanma eğiliminde; Türkiye ise istikrarlı biçimde yüksek güvenini koruyor. Sektörel olarak Özel Sermaye, Teknoloji ve Bankacılık öne çıkarken, Varlık Yönetimi keskin bir düşüş gösteriyor. Enerji sektörü dalgalı, kamu ve hizmet sektörleri ise geride kalıyor. Genel olarak Türkiye, sürdürülebilirlik yatırımlarında güçlü ve dirençli bir iyimserlik sergiliyor.

2) 2025 itibarıyla Türkiye, sürdürülebilirlik yatırımlarında dijitalleşme (%54,1) ve yenilenebilir enerji (%48,2) alanlarında küresel ve bölgesel ortalamaların oldukça üzerinde konumlanıyor. Şirketlerin %47,1’i sürdürülebilir tedarik zinciri reformu planlayarak bu alanda da liderlik gösteriyor. Çeşitlilik ve kapsayıcılığa yönelik yatırımlar (%35,3) küresel trendlerle paralel ilerliyor. Karbon azaltımı küresel ortalamayla eşit olsa da, raporlama (%36,5) ve şeffaflık konularında Türkiye öne çıkıyor. Sektörel olarak kamu sektörü tedarik zincirinde, teknoloji sektörü yenilenebilir enerjide, özel sermaye ise kapsayıcılıkta öne çıkıyor. Genel olarak Türkiye enerji dönüşümü, dijitalleşme ve şeffaflıkta güçlü bir liderlik sergiliyor.

3) Türkiye’de sürdürülebilirlik yatırımlarının önündeki en büyük engel yüksek sermaye maliyeti (%58,3) olup, bu oran küresel ve bölgesel ortalamaların çok üzerinde. Şirketler politik belirsizlikten ziyade finansal zorluklara odaklanıyor. İnsan kaynağı ve strateji eksiklikleri küresel ortalamalarla benzer düzeyde. Dikkat çekici şekilde, firmaların %33,3’ü zaten yeterince yatırım yaptığını düşünüyor. Sektörel olarak kamu sektörü regülasyon değişikliğini, enerji sektörü kaynak önceliklerini, varlık yönetimi ise standart belirsizliğini en büyük bariyer olarak görüyor. Genel olarak Türkiye’de finansman maliyetleri, sürdürülebilirlik yatırımlarının en kritik sınırlayıcısı konumunda.
4) Türkiye’de sürdürülebilirlik yatırıml arını en güçlü şekilde yönlendiren unsurlar marka itibarı (%23,5) ve tedarik zinciri/müşteri gereklilikleri (%18,4). Bu oranlar küresel ve bölgesel ortalamaların çok üzerinde. Regülasyon baskısı ise oldukça düşük (%2–4), bu da Türkiye’de sürdürülebilirlik motivasyonunun yasal zorunluluktan ziyade ticari avantaj ve marka değeri odaklı olduğunu gösteriyor. İç baskılar (çalışan, paydaş) zayıf, “yatırım yapmayacağız” diyen şirket oranı yok denecek kadar az. Sektörel olarak PE ve Bankacılık sermaye/marka, Hizmetler rekabet, Kamu sosyal baskılar, Teknoloji ise marka itibarı üzerinden hareket ediyor.

5) Türkiye’de sürdürülebilirlik yatırımlarının önündeki en büyük engel maliyet (%26,5) olup, bu oran Avrupa ve EMEA ortalamalarının oldukça üzerinde. Ayrıca siyasi belirsizlik (%15,3) de dikkat çekici biçimde yüksek. Buna karşın regülasyon karmaşıklığı (%4,1) ve hacmi (%7,1) görece düşük; yani asıl fren uyum değil, finansman yükü. Yönetim desteği icra tarafında güçlü olsa da, yönetim kurulu düzeyinde daha fazla ikna gereksinimi var. Bilgi, beceri ve veri eksiklikleri görece düşük. Sektörel bazda turizm ve sanayi maliyet baskısı altında; kamu regülasyondan, varlık yönetimi ise siyasi belirsizlikten etkileniyor. Genel olarak Türkiye’de maliyet ve politik belirsizlik, sürdürülebilirliğin temel bariyerleri.

6) Türkiye’de sürdürülebilirlik yatırımları kısa vadeli kazançtan çok uzun vadeli büyüme (%56,5), kârlılık (%58,8) ve ihracat geliştirme (%56,5) hedefleriyle ilişkilendiriliyor. Bu oranlar Avrupa ve EMEA ortalamalarının oldukça üzerinde. Şirketler maliyet azaltmayı (%41,2) önemli bir avantaj olarak görürken, “exit opsiyonu” (%21,2) motivasyonu zayıf kalıyor. “Sürdürülebilirlik fayda sağlamaz” diyen hiçbir şirket bulunmuyor. Sektörel olarak teknoloji ve bankacılık uzun vadeli faydayı en net gören alanlar; kamu maliyet verimliliğine, özel sermaye ise uzun vadeli kârlılığa odaklanıyor. Genel olarak Türkiye, sürdürülebilirliği kalıcı büyüme, ihracat ve verimlilik stratejisinin merkezine yerleştirmiş durumda.

7) Türkiye’de sürdürülebilirlik yatırımları operasyonel olarak en çok tedarik zinciri verimliliği (%58,8), ulusal/uluslararası genişleme (%49,4) ve maliyet avantajı (%43,5) alanlarında etkili oluyor. Bu oranlar Avrupa ve EMEA ortalamalarının belirgin şekilde üzerinde. Buna karşın yetenek çekimi (%28,2) zayıf kalıyor. Sektörel bazda teknoloji, sanayi ve bankacılık öne çıkarken; kamu sektörü çalışan ve yatırımcı çekiminde güçlü, ancak genişleme potansiyeli sınırlı. Özel sermaye yatırımcı güveniyle, enerji sektörü ise uluslararası genişleme ile ayrışıyor.